NLP ile Motivasyon

 

İş ve arkadaş çevremizde iki tür insan modeliyle karşılaşırız : Bazıları başladıkları işi başarıyla sonuçlandırır, her zaman motive olmuşlardır, her zaman sorunların üstesinden gelirler. Bazıları da hep bocalar dururlar, çoğu zaman başladıkları işi sürdüremezler bile. Her zaman, her şeyi ertelerler. Ya da tersi, yani her şeyi acele ve yanlış yaparlar.Bu farkı yaratan şey motivasyondur.

Wendy Grant, ‘Kontrol Sizde mi?’ adlı kitabında, motivasyonumuzu artırmak için ‘yapacağımız işe’ değil, ‘amacımıza’ odaklanmamızı, onun üzerinde yoğunlaşmamızı önerir. Böylece ‘o işi yapma isteğimiz, arzumuz güçlenir. İçsel kaynaklarımız harekete geçer. Bu konudaki olumsuz alt sistemlerimizi, olumlularla değiştirmek ve olumsuz çapalarımızı olumlularla değiştirmekte gerekir. Bir şeyi yapmayı istemek, arzu etmek en iyi motivasyondur.

Özellikle ‘değişim’ sürecindeysek, şu dört şey gereklidir : ‘Amaca Odaklanmak’, ‘Bilgi yani ne yapacağını ve niçin yapacağını bilmek’, ‘Motivasyon ya da arzu, coşku ve ilhamlar yani yapmayı istemek’, ‘Beceri ya da Yetenek yani nasıl yapacağını bilmek’.

Peter Drucker’ın deyişiyle motivasyon sahibi bir lider olmak, insanların morallerini olumlu olarak etkilemek için neler yapabileceğiniz ve nelerden sakınmanız gerektiğini anlama becerisidir.


Bir ‘Motivasyon’ Hikayesi

“Çocuk Sabaha Kadar Ölecek”.


Milton Erickson ilk çocuk felcini yedi yaşındayken geçirmişti.

Liseden, Haziran 1919’da mezun oldu. Ağustos ayında, diğer odadaki üç doktorun annesine şöyle dediğini duydu : “Çocuk sabaha kadar ölecek.”

Normal bir çocuk olarak, buna çok üzüldü.

Doktorları, Şikago’dan iki danışman çağırmıştı ve onlar da annesine şöyle demişlerdi: “Çocuk sabaha kadar ölecek” Milton çıldırmıştı. Bir anneye, çocuğunun sabaha kadar öleceğini söylemek korkunç bir şey, diye düşündü.

Daha sonra annesi yüzünde boş bir kağıda benzeyen bir ifadeyle Milton’un odasına girdi. Milton odadaki büyük sandığın yatağımı düşünüyordu. Sandığı yatağın kenarına kadar yaklaştırdı ve Milton tatmin olana kadar ona sandığı ileri geri oynatmasını söyleyip durdu. O sandık pencerenin önünü kapıyordu ve eğer Milton güneşin batışını göremeden ölürse çok üzülürdü! O akşamüstü sadece yarısını görebildi. Sonraki üç gün boyunca bilinçsizce yattık.

Milton annesine bunu hiçbir zaman söylemedi. Annesi de ona doktorların sözlerini anlatmadı.

Yıllar sonra Milton Erickson iyileşmiş ve başarılı bir hipnoterapist olmuştu. Sidney Rosen 1970 yılında hafızasını geliştirmek, isimleri ve çocukluk anılarını hatırlamak konusunda yardım almak için Milton’a gittiğinde, Milton ona bu hikayeyi anlattı.

Sidney bu hikayeyi dinledikten sonra hemen bazı çocukluk anılarını hatırlamaya başladı. Korkunç ateşli bir kızıl hastalığı geçirmişti. Ama Sidney’in asıl istediği, isimleri doğru bir şekilde hatırlayabilmekti. Sonradan Milton’ın o gün kendisine dolaylı olarak ‘bu sınırlamayı kabul etmesini’ söylediğini anladı. Milton ona annesinin cenazesinde babasının yaptığı bir konuşmayı da anlatmıştı.

Milton şöyle demişti : “Annemin cenazesinde babam şöyle dedi : ‘Bir insanla yetmiş dördüncü evlilik yıldönümünü kutlamış olmak harika bir şey. Yetmiş beş olsaydı çok daha iyi olurdu ama her şeye sahip olamazsın.’

Milton sandıktan ve güneşin batışından söz ederken hayattan zevk almak konusunda en beğendiği reçetelerden birini de veriyordu : ‘Daima gerçek bir hedefe bak, yakın gelecektekine.’

Milton’ın anlattığı ilk hikayedeki hedefi, güneşin batışını görmekti. Ama bu hedefe ulaşmadan önce, elbette ki engeli ortadan kaldırmalıydı. Bunu kendisi yapamadığı için, annesine yaptırması gerekti. Önemli olan nokta, sandığı neden pencerenin önünden çektirdiğini annesine ‘söylememesiydi’.

Eylemlerimiz için her zaman bir neden belirtmemiz gerekmez. Ama hedeflerimizin olması gerekir. Bu hedefler de yakın ve erişilebilir olmalıdır. Bu motivasyon kazandıran bir hikayedir.

Ruhsal Zeka

Stephen R. Covey son kitabı “8’inci Alışkanlık – Bütünlüğe Doğru”da dört zeka türünden söz eder : Zihinsel (çözümleme, akıl yürütme, soyut düşünme, dil kullanımı, zihinde canlandırma); fiziksel (solunum, kan dolaşımı, sinir sistemi); duygusal, kendini tanıma, farkındalık, sosyal duyarlılık, empati, başarılı iletişim kurma ve ruhsal (sonsuz olanla bağ, anlam itkisi, vicdanımızın parçası olan gerçek ilkeleri ayırdetme). Süleyman’ın Özdeyişleri 20:27’den bir alıntı yapar : “İnsanın ruhu RAB’bin ışığıdır.” Ruhsal zeka, en merkezi ve en temel olan zeka türüdür. Ruhsal Zeka “pusulamızdır.!”

NLP’nin Nörolojik Düzeyler Tablosunda, kimlik düzeyinin üzerindeki ‘Kimlik Ötesi’ düzeydir ruhsal zeka alanı ve tüm alt düzeyleri etkilemektedir. İnsanın ‘pusulası’ şaştığında, tüm alt düzeylerde sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ebedi bilgelik çalışmalarında beden, zihin, ruh ve Christ Bilini ya da Tanrısal Zeka olarak bir dörtlü dizgenin üçüncü ve dördüncü düzeyleriyle bağlantılıdır. Bu yüzden Batı’da Kişilik Ötesi Psikoloji artık Doğu’nun ruhsal gelişim çalışmalarıyla, pratikleriyle ilgilenmekte ve bunları uygulamaktadır – Meditasyon, dua, müzikle tapınma vb.

Ruhsal zekamızı geliştirirsek, aklımız temiz ve keskin bir şekilde çalışmaya başlar. Amacımızı ve yönümüzü, daha ‘yararlı’ bir şekilde belirleyebiliriz. İlişkilerimizin ve iletişimlerimizin kalitesini yükseltebiliriz. Modelleme, çapalama, alt sistemleri değiştirme, stratejileri uygulama bize çok daha doğal gelir o zaman.


NLP Türk Blog


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder